
Sinema tarihinin unutulmaz yapımlarından biri olan Back to the Future (Geleceğe Dönüş), 40. yıl özel gösterimleriyle yeniden seyirciyle buluşuyor. Universal Pictures, Robert Zemeckis’in yönettiği ve Steven Spielberg’in yapımcılığını üstlendiği bu kült filmi, ilk kez IMAX, Dolby Cinema, 4DX ve D-Box gibi büyük formatlı salonlarda beyaz perdeye taşıyacak.
ABD’de 31 Ekim’den itibaren sınırlı süreyle vizyona girecek film, Türkiye’de ise 12 Eylül’den itibaren sinemalarda izlenebilecek.
Başrollerinde Michael J. Fox, Christopher Lloyd, Lea Thompson ve Crispin Glover’ın yer aldığı film, lise öğrencisi Marty McFly’ın, çılgın bilim insanı Doc Brown’ın icadı olan DeLorean ile geçmişe giderek kendi ailesinin geleceğini kurtarmaya çalışmasını konu alıyor.
1985 yılında vizyona giren Back to the Future, dünya çapında 385 milyon dolar hasılat elde ederek yılın en çok izlenen filmi olmuştu. 4 Oscar’a aday gösterilen film, “En İyi Ses Efektleri Kurgusu” ödülünü kazanmış ve ABD Kongre Kütüphanesi tarafından Ulusal Film Arşivi’ne alınmıştı.
Kült yapım; iki devam filmi, oyunlar, tema parkı deneyimleri ve sahne müzikalleriyle büyük bir seriye dönüştü. Şimdi ise yeni nesil sinemaseverler için yeniden sinema salonlarına dönüyor.
👉 "Bir film 40 yıl sonra hâlâ bu kadar heyecan yaratabilir mi?"
Benim cevabım: Kesinlikle evet. Çünkü söz konusu film, Back to the Future.
Ben bu filmi ilk izlediğimde, aslında sadece bir zaman yolculuğu hikâyesi izlemediğimi fark etmiştim. O; gençlik hayallerimizi, aile bağlarımızı, bilimle ilgili merakımızı ve tabii ki sinemanın büyüsünü bir araya getiren bir yolculuktu.
Marty McFly’ın DeLorean’la 1955’e yanlışlıkla gitmesi ve orada kendi anne babasının aşkını kurtarmak zorunda kalması, aslında hepimizin "Geçmişi değiştirebilsek hayatımız ne olurdu?" sorusuna verilen sinematik bir cevaptı.
Filmin perde arkasını bilenler için ayrı bir heyecan var: Başrolde önce Eric Stoltz düşünülmüş, çekimlere başlanmış ama sonra Michael J. Fox’a dönülmüş. Bu karar, sinema tarihinin en doğru tercihlerinden biri oldu diyebilirim. Çünkü Fox’un enerjisi, filmin ruhunu belirleyen en önemli unsurlardan biri oldu.
Ve şunu itiraf edeyim: Back to the Future sadece bir film değil, bir kültürel miras. Tema parklarından müzikallerine kadar genişlemiş bir evren var karşımızda. Ama en önemlisi, her izleyişte aynı heyecanı yaratıyor olması.
Şimdi bu filmi, IMAX ve Dolby gibi büyük formatlarda yeniden izleyecek olmak… İşte bu gerçekten sinema salonuna gitmek için büyük bir sebep. Çünkü bazı filmler evde değil, dev perdede izlenmeli.
Benim tavsiyem şu: Eğer 80’lerde bu filmi sinemada kaçırdıysanız ya da sadece televizyondan/DVD’den izlediyseniz, 12 Eylül’den itibaren sinemaya gidin. Çünkü bu sadece bir film deneyimi değil, zamanda bir yolculuk.
